Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

İslamiyetin kabulünden sonraki Türk edebiyatı

İSLAMİYET SONRASI TÜRK EDEBİYATI
751 yılında bugünkü Kırgızistan sınırları içersindeki Talas ırmağı kıyısında Türk boylarından olan Karluklar ile onlara destek olan Abbasiler ile Çinliler arasında yapılan Talas Savaşı Türk tarihi açısından bir çok bakımdan dönüm noktası olmuştur.Bu savaştan sonra Türkler kabileler halinde Müslüman olmaya başlamış,Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han zamanında islamiyetin resmi din olarak kabul edilmesi ile (942) İslamiyet ile ilgili eserler verilmeye başlanmış, İslam dinini etkisi ile yeni bir edebiyat ortaya çıkmıştır .11.yy dan başlayıp ,19.yy ‘a ortalarına kadar süren bu dönem “ İslamiyet Etkisindeki Türk Edebiyatı olarak adlandırılır.

13.yy da kendine has özellikleri ve kuralları olan “divan edebiyatı “ dediğimiz edebiyatın etkileri 19.yy a kadar etkin şeklide varlığınız sürdürür. Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra,İslamiyetin kabulünden önceki sözlü edebiyat dönemi , İslam kültürünün etkisi ile değişimlere uğrayarak Halk edebiyatı adıyla gelişmeye devam etmiştir.

İSLAMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI GEÇİŞ DÖNEMİ

Türklerin İslamiyeti kabul ettiği 11.yy ile 13.yy Divan edebiyatı nın başlamasına kadarki yaklaşık 300 yıllık dönemde İslamiyetin etkisi ile ilk eserler verilmeye başlanmıştır.İslamiyet etkisinde gelişmeye başlayan bu döneme geçiş dönemi ve bu dönemdeki yapıtlara geçiş dönemi eserleri de denilmektedir. İslamiyet etiksindeki Türk Edebiyatının bu geçiş döneminde bir yandan İslam inancı ve beraberinde getirdiği arap ve fars kültürünün etkisi ile ürünler verilmeye çalışılırken diğer yandan da eski Türk Edebiyatı geleneğinin sürdürülmeye çalışılmasından dolayı bir ikilem yaşamıştır.

Geçiş Dönemi Türk Edebiyatının Genel Özellikleri

a)Türk edebiyatı için 11ve 12.yy bir geçiş dönemidir. Bir yandan, eski edebiyat anlayışı sürdürülürken, diğer yandan İslam medeniyetinin edebiyat anlayışına uygun eserler verilir.
b)Dilde Arapça ve Farsça kelimeler görülmeye başlanmıştır.
c) Uygur alfabesi ile beraber, arap alfabesi de kullanılmıştır.
d) Şiirlerde, hem millî nazım birimi olan dörtlük, hem de yeni şiirin nazım birimi olan beyit kullanılmıştır.
e) Hece vezni ile birlikte aruz veznine de eserlerde yer almaya başlamıştır.

İlk Türk İslam Eserleri :

1) Kutaggu Bilig – Yusuf Has Hacip

2) Divan-ı Lugatit Türk – Kaşgarlı Mahmut

3) Atabet’ül Hakayık – Edip Ahmet Yükneki

4) Divan-I Hikmet – Ahmet Yesevi

5) Dede Korkut Hikayeleri

KUTADGU BİLİG

*11. yy’da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
*Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
*Kutadgu Bilig ‘’saadet veren bilgi.ilim’’ anlamına gelir.
*Didaktik bir eserdir.
*Mesnevi şeklinde aruz vezniyle 6645 beyit olarak yazılmıştır.
*Eserde 173 tane de dörtlük vardır.
*Eserde,toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek,insanı mutlu edecek yollar bulmak;bu yolları,devrin hükümdarına öğütler halinde göstermektir.
*Ahlak,dinin, önemi,devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir.
*Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır.
*Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.

DİVAN-I  LUGATİT TÜRK

*11.yy’da (1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.
*Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur.
*Türkçe’nin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.
*7500 Türkçe kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir.
*Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır.
*Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını ve bunu halk dilinden derlediği örneklerle delillendirmiştir.
*Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır.
*Devrinin Türk dünyasını gösteren bir haritada vardır.
*Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.

ATABET’ÜL HAKAYIK

*12.yy’da ‘’Edip Ahmet Yükneki’’ tarafından kaleme alınmıştır.
*Eser Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur.
*Atabet’ül Hakayık ‘’hakikatler eşeği’’ anlamına gelir.
*Aruz vezniyle mesnevi tarzında yazılmıştır.
*Didaktik bir eserdir.
*Cömertlik,doğruluk,ilim gibi konular işlenmiştir.
*Eserde 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir.

*Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir.

*Eserin dili biraz ağıdır.Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır.

*Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.

DİVAN-I HİKMET

*12.yy’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır.
*Hikmet: Ahmet Yesevi’nin şiirlerine verdiği isimdir.
*Eserin dili sadedir.
*Eserin yazılma gayesi, halka İslamiyet’i hikmetli bir şekilde öğretmektir.
*Dörtlüklerle ve hece vezniyle yazılmıştır.
*Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.

 DEDE KORKUT HİKAYELERİ
*Destan dan halk hikayesine geçiş döneminin ürünüdür.
*12 hikayeden oluşur.
*Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir.
*Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özelliklerde vardır.
*Eserde geçen ‘’Dede Korkut’’meçhul bir halk ozanıdır.
*Hikayelerde oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer alır.
*Hikayelerin konuları;aşk,yiğitlik gösterisi,karamanlık,boylar arasındaki savaştır.
*15. yy’da kaleme alınmıştır.
*Eserin yazarı belli değildir.
*Nazım ile nesir iç içedir.
*Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.

** İSLAMİYET SONRASI TÜRK EDEBİYATI genel itibarı ile iki bölüme ayrılır.**

1.) DİVAN EDEBİYATI

2.) HALK EDEBİYATI.

1.) Divan Edebiyatı :

Türklerin 13.yy ve 19.yy da anadoluda İslam kültüründen etkilenmeleri sonucu oluşturdukları, İslam kültürünün özelliklerini yansıtan büyük oranda Arap ve fars edebiyatı özelliklerini taşıyan bir dönemdir. “Klasik Türk Edebiyatı” “Havas Edebiyatı“, “Yüksek Zümre Edebiyatı“, “Saray Edebiyatı” “Eski Türk Edebiyatı” gibi adlarla da anılmaktadır.Bu dönem şairlerinin şiirlerini Divan adını verdikleri eserler için kullanılan isimdir. (Fuzûlî Divanı, Bâkî Divanı, Kânî Divanı, gibi.) kitaplarda toplamalarından dolayı ( Divan Edebiyatı ) olarak da anılmaktadır.

Divan edebiyatı fars ve arap kültüründen etkilenmiştir. Divan edebiyatı şairleri Arap ve iran edebiyatı nazım biçimlerini kullanarak ürünler vermişlerdir.Bu edebiyatın ilk ürünleri Türkler henüz orta asyada iken 11.yy da verilmeye başlanmış, orta asyadan anadoluya göçen Türkler ile beraber divan edebiyatı anadoluda da yayılmış ve 11.yy dan 19.yy a kadar divan edebiyatı alanında ürünler verilmiştir.Divan edebiyatında düz yazı alanında örnekler olsa da Divan Edebiyatı daha çok şiir ağırlıklı bir edebiyattır.

Divan edebiyatı Türklerin islamiyeti kabulünden sonra gelişen bir edebiyat olduğundan, medrese kültürü ile yetişmiş divan şairlerinin işlediği konular genellikle ALLAH Peygamber din konularıdır. Şiirlerde çoğunlukla ALLAH aşkı , Peygamber Aşkı işlenmiştir.

Bu edebiyatı gelişim çizgisini ve buna bağlı olarak geçirdiği üslup farklılaşmalarını göz önünde bulundurarak dönemlere ayrılır.

DİVAN EDEBİYATI gelişim dönemleri

Kuruluş Dönemi: 11. yüzyıldan başlayarak İstanbul’un fethine (1453) kadar
devam eden süreç. (Dini, tasavvufi, ahlâki mesnevilerin yoğun görüldüğü dönem)
Geçiş Dönemi:Fatih ve II.Bayezid dönemlerini (1451-1512) kapsar. (Bu dönem,Eski Türkiye Türkçesi’nin Osmanlı Türkçesi’ne dönüştüğü süreçtir. Ahmed Paşave Necâti)
Klâsik Dönem: Yavuz Sultan Selim ile I.Ahmed arasındaki süreci (1512-1603)kapsar. (Bu dönemde hem imparatorluk, hem de edebiyat zirveye ulaşmıştır.)
Sebk-i Hindî Dönemi:17 ve 18. yüzyılları kapsayan bu süreçte imparatorluk
gerileme gösterirken edebiyat Hind üslûbuna yönelerek yeni bir çıkış yakalamıştır.
Mahallileşme Dönemi: Sâbit ve Nâbî ile başlayan edebiyatta yerlileşme hareketi 18. yüzyılda Nedim ile devam etmiş, 19. yüzyılda Tanzimat edebiyatına
dönüşmüştür.

Divan edebiyatının etkilendiği kaynaklar:

Kuran-ı Kerim (ayetler ve hadisler)

İslamî bilimler (tefsir, kelam, fıkıh)

İslam tarihi

Tasavvuf felsefesi, terimleri

İran mitolojisi (kişiler ve olaylar)

Peygamberlerle ilgili öyküler, mucizeler, efsaneler, söylentiler…

Tarihî, efsanevî, mitolojik kişiler ve olaylar

Çağın bilimleri

Türk tarihi ve kültürü

Dönemin edebiyat anlayışı

** Divan Şiirinin Konuları ve Özellikleri **

Divan şiiri, döneminin zevklerini, sanat anlayışını, inançlarını, hayata bakışlarını ve bilgilerini yansıtır. Ne var ki, Divan şairinin gerçek yaşamı anlattığına pek rastlanmaz. Kendisini sürekli acı çeken bir âşık olarak anlatan Divan şairi, sevgilisini ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzel olarak betimler. Sevgili hem ay, hem de güneştir. Divan şiirinde kullanılan benzetmelerde sevgilinin boyu mızrak gibi uzun ve düz, saçları sümbül, yanakları lale ya da gül, gözleri nergis, kaşları yay, kirpikleri ok, dişleri inci, çene çukuru kuyudur. Sevgilinin beli kıldan incedir, dudağı ölümsüzlük suyu (ab-ı hayat) gibidir. Böyle betimlenen sevgilinin âşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar. Âşığın bir yandan rakibi, bir yandan da acı çektiren sevgilisi vardır ve bu nedenle başı belâdan hiç kurtulmaz. Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir. Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı biçimde kullananlar iyi şair sayılırdı.

DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

1.GAZEL: Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.

2.KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir. En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyt” adı verilir.

3.MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir.Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz.

Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur.

Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.

4.KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir. Beyitler arasında anlam birliği bulunur. Pek çok konuda yazılabilir.

5.MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzın dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.

BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

1) RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir.

Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.

2) TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir. Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir. Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. (Rubai, İran edebiyatından geçmedir).

BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER

1)MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Bent sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır.

2)ŞARKI: Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim’dir.

NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT’tır. Yani dört dizeden oluaşn murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT’tır.

TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur.

Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikayetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.

TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer ; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konularında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.

DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacât denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
NAAT: Muhammed’i övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı’ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı’ndaki adı ise ağıttır).
METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.
HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir.
FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir.
NOT: Divan edebiyatında bir şairin şiirine, başka bir şair tarafından aynı ölçü, uyak ve redifle yazılan benzerine “Nazire” denir. Bu, nazire yazan şairin diğer şaire karşı duyduğu saygı ve beğeniden ileri gelmektedir. Edebiyatımızda bu türde de pek çok ürün verilmiştir.

DİVAN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
Nazım ölçüsü “aruz”dur.
Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca’dır.
Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır.
Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hakimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir.
Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır.
Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır.
yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.

DİVAN EDEBİYATININ ÖNEMLİ ŞAİR VE YAZARLARI

HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

MEVLANA : XIII.yüzyılda yaşamıştır. Birkaç Türkçe beyit dışında, tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir. Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, tanınmış eserleridir.

ALİ ŞİR NEVÂİ: Çağatay lehçesinin en güzel örneklerini veren şair 15. yüzyılda yaşamıştır. Muhakemetü’l-Lugateyn adlı eserinde Türkçe’nin Farsça’dan daha üstün bir dil olduğunu savunmuştur. Hamsesi vardır. Anadolu dışında Türkçe şiir yazan ilk şairdir.

ŞEYHİ:15. yüzyılda yaşamıştır. “Harnâme” adlı eseri edebiyatımızda ilk fabl türü eser olarak bilinmektedir. Mesnevi alanında başarılı olmuştur.

SÜLEYMAN ÇELEBİ: 15. yüzyılda yaşamıştır. Hz. Muhammed için yazdığı Vesilet-ün-Necat (mevlit) adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir. (İslam edebiyatında Hz. Muhammed’in hayatını anlatan eserlere SİYER denir).

FUZÛLİ: 16. yüzyılın en güçlü şairlerindendir. Arapça, Farsça, Türkçe divanı olan tek şairdir. Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır. Divan edebiyatının en lirik şairi olarak kabul edilmektedir. Ona göre yaşamın anlamı acı çekmekle özdeştir. Platonik bir aşk arayışı vardır. Din dışı konularda yazmakla birlikte tasavvuftan da etkilendiği bilinmektedir. Kendisine bağlanan maaşı almasında güçlük çıkaran memurları şikayet etmek için yazdığı “Şikayetnâme” adlı mektubu edebiyatımızdaki en ünlü yergilerden biridir.

Divanlarından başka bir naat olan “Su” kasidesi, Leyla vü Mecnun mesnevisi, Peygamber ailesini anlattığı Hadikat-üs-Süeda’sı Şah İsmail ile II:Bayezid’i karşılaştırdığı Beng ü Bâde’si ve tıp bilgisini sergilediği Sıhhat ve Maraz’ı en tanınmış eserleridir.

BÂKİ: 16. yüzyıl şairlerindendir. Döneminde “şairler sultanı” olarak tanınmış ve saratın bütün olanaklarından yararlanmıştır. İyi bir medrese eğitimi gördüğü bilinmektedir.

Dünya nimetlerinin hepsinden yararlanma anlayışındadır. Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı mersiyesi çok tanınmıştır. Divanı vardır.

NÂBİ: 17. yüzyıl şairlerindendir. Divan edebiyatında didaktik şiirler yazmasıyla bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Din, töreler ve sosyal yaşamla ilgili öğütler verir.

Nâbi’nin Divan’ından başka Hayriye, Hayrâbâd adlı iki didaktik eseri, gezi notlarını içine alan Tuhfet-ül Harameyn’i ve Münşeat adlı eserleri vardır.

NEFİ: 17. yüzyıl şairlerindendir. Edebiyatımızdaki en ünlü kaside şairi olarak bilinir. Övgülerindeki ve yergilerindeki aşırılıklarıyla ünlüdür. Yazdığı hicviyelerindeki aşırılık boğdurulmasına neden olmuştur. Hayal gücü çok zengin olan Nefi’nin somut benzetmelerden yararlanması da belirgin bir özelliğidir. Türkçe ve Farsça divanı olan Nefi’nin ayrıca hicviyelerini topladığı Sihamı-ı Kaza adlı bir eseri de vardır.

NEDİM: 18.yüzyıl şairlerinden olan Nedim, Lale Devri’nin şairi olarak bilinir. Eserlerinde aşk, içki, zevk ve sefayı işler. “Mahallileşme akımı”nın önderi olan şairin Halk edebiyatından da etkilendiği bilinmektedir. Şiirlerinde halkın ağzından alınma deyimler olduğu gibi, halkın konuşma diline de oldukça yaklaşmıştır. Samimi ve içten bir söyleyişi olan Nedim, şarkılarıyla tanınmıştır. Divan şiirindeki klişeleri (mazmunları) bir ölçüde yıkmış olan şairin Divan’ı vardır.

ŞEYH GALİP: Divan edebiyatının 18.yüzyılda yaşamış son büyük şairidir. Galatasaray Mevlevihanesinde şeyhlik yapmıştır. Nabi’nin “Hayrâbâd”ına nazire olarak ve Mevlânâ’nın mesnevisinden etkilenerek yazdığı “Hüsn-ü Aşk” adlı meşhur mesnevisinde, tasvvuf konusundaki düşüncelerini ortaya koyar. Bu eserinde allegorik (sembolik) bir anlatım kullanan şair hayal gücünden ve masal ögelerinden de yararlanmıştır.

EVLİYA ÇELEBİ: (17.yy) Edebiyatımızda gezi türünün ilk örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir. Elli yıllık bir süre içinde gezdiği yerleri konuşma diline yakın bir dille anlatmıştır. Anlatımında abartılı olmakla birlikte, Divan nesrinin kalıplarını da kırmıştır. 10 ciltlik “Seyahatnâme” adlı eseri çok tanınmıştır.

NOT: Divan edebiyatının nesir yazarı olarak tanınan diğer önemli yazarları şunlardır:

SİNAN PAŞA: (15.yy) Tazarrunâme adlı süslü nesri ile tanınır.

MERCİMEK AHMET: (15.yy) Farsça’dan çevirdiği Kabusnâme adlı eseriyle tanınır.

NAİMÂ: (17.yy) Kendi adıyla anılan (“Naima Tarihi”) adlı tarih eserinin yazarıdır.

KATİP ÇELEBİ: (17.yy) Batılıların Hacı Kalfa dedikleri yazar ve düşünürdür. Arapça, Farsça, Fransızca, Latine bilen yazarın tarih, coğrafya, matematik konularında yazılmış eserleri vardır.

TASAVVUF FELSEFESİ

Tanrı nedir? Evrenin oluşu nasıldır? Biz neyiz? Niçin geldik dünyaya? Yaşamımızın anlamı, var olmanın aslı, gerçek, başlangıç ve son nelerdir? Bu ve bunun gibi fizik ötesi sorulara cevap vermeye çalışan düşünüş yoluna “Tasavvuf” düşüncesi denir. [Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) Teorisi].

Bu düşünüşe göre Tanrı tek varlıktır. (Vücud-i Mutlak). Aynı zamanda tek güzelliktir (Hüsn-i Mutlak).

Tek varlık olan Tanrı kendisini görecek gözler, sevecek gönüller istemiş ve kainat olarak tecelli etmiştir.

Bu tıpkı aynayla kaplı bir odada olmak gibidir. Ayna varlığın çeşitli görüntülerini yansıtır.

O halde, evren ve tüm insanlar Tanrı’nın bir görüntüsüdür. Öyleyse insanlar arasında renk, inanç, dil, ırk…gibi ayrımlar yapmak anlamsızdır.

Bütün görüntülerde “Varlık” ve “Yokluk” ögeleri bir aradadır. İnsan dünyaya bağlı tutku ve zevklerini yok ederek “Varlık” ögesini geliştirir. Bunun yolu da tekkelerden (tarikatlar) geçer. Burada insan sıkı bir eğitimle dünya nimetlerinden vazgeçerse, sonunda özü olan Tanrı’ya kavuşabilir. Bu da gerçek aşktır. İnsanların birbirlerine duyacakları aşk ise mecazdır. Bu, kişiyi Tanrı’dan uzaklaştırır. “Bir hırka, bir lokma” insana yetmelidir. Tekkelerde bu yolla Tanrı’ya ulaşan insan sonunda “Enel Hak” (“Ben Tanrı’yım”) derecesine varır. Bu kişilere “İnsan-ı Kâmil” ya da “Ermiş” denir.

DİVAN EDEBİYATI’NDA DÜZYAZI

Divan, şiire ağırlık veren bir edebiyattır. Düzyazı, ancak bilimsel çalışmalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır.

Divan Edebiyatı’nda düzyazılar, yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır:

1.Sanatlı (süslü) Düzyazı

Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir

2.Orta Düzyazı

Yer yer ağır ve süslü, yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır. Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür. Osmanlılar zamanında tarihçilik,”vakanüvis” adı altında yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı. Bu eserler, olay anlatımına dayalı olduğundan, bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade ,Ali, Ebülgazi Bahadır Han,Naima, Peçevi, Mütercim Asım sayılabilir.

3.Sade Düzyazı

Dil ve anlatım ustalığının değil, ele alınan konunun önem taşıdığı düzyazı türüdür. Bu anlayış nedeniyle, sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık, yalın, doğaldır. Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır:Mercimek Ahmet , Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri:Seyahatname).
PAYLAŞ
Banner

Danisman Hocam

YORUMLAR:

2 comments: